NEW WORLD ORDER


NEW WORLD ORDER

SELİM AHMET YADİGAROĞLU 

FORUM ALACAKARANLIK İSTANBUL 2018

Selamün Aleyküm Kardeşlerim
" New World Order " konu başlığımız olarak kaydedildi
Forumda buna benzer bir çok konu yazıldı
Bizde bir kaç anektod aktarmak istiyoruz 
" New World Order " demekle bizler
Yeni Dünya Düzeni ile ilgili bir kaç şey 
Yazmak istedik
İnsanlığın başladığı günden itibaren 
Hak ve Batıl vardır ve kıyamete kadar devam edecektir
Allah dünya ile ilgili bir terazi kurmuştur
Hak yolu savunanların durumlarına göre
Bazen Hak,bazende Batıl galip gelecektir
Müslümanlara düşen görev
Her zaman ve ortamda Hakkı savunmaktır
Hak ve Batılın içiçe geçtiği durumlarda ise
Müslümanlar Hak olanı bulmak için
Batılın saldırdığı hedefleri araştırarak 
Hakkı bulmaları gerekmektedir
Yeni Dünya Düzeni ise günümüzde
Siyonizmin ve İsrailiyatın yönlendirdiği dünyadır
Yani Batılın egemen olduğu zamandayız 
Batılın günümüzdeki temsilcisi,Siyonizm ve İsrailiyat'dır
Siyonizm ve İsrailiyat her zaman ve zeminde mevcuttur
Tarihi süreç içinde,her tür devlette ve toplumda
Var olduğu görülmektedir
1915'te Çanakkale'de 250 bin şehit verildikten sonra
1918 de aynı işgal donanmasının İstanbulu işgaliyle
Osmanlının hakimiyetine son verildi
Çanakkale'de ilk şehit olan tahsilli topluluk Tıbbiyelilerdi
Yani yeni kurulacak Türkiye Cumhuriyeti'nin
Temellerini oluşturabilecek,Türklerin tahsilli kesimi yok oldu
Çanakkale'de Türkler
Tarihte ilk defa kurulan Yahudi Silahlı Kuvvetleri denilen güç ilede savaştı  
Bu konuyla ilgili ve bazı önemli konularla ilgili
Aşağıda bazı yazılar alıntıladık
Okuyunuz ve gerçeği bulmak için araştırınız
Saygılarımızla,Allaha emanet olunuz 

 
DAVİD BEN GURION 

http://www.venharhaber.com/m/?id=10624

Filsitin'e giden yolda, İstanbul’dan Çanakkale’ye Siyonist emeller

Siyonizm'in öncülerinin sergilemiş oldukları faaliyetler yeterince araştırıldığında, bu kişilerin amaçları uğruna tüm araç ve imkânları kullanmaktan geri durmadıkları görülecektir. Bugün insanlık tarihinde sergilemiş oldukları katliam ve zulümler dolayısıyla lanetle anılan Ben Gurion ve Ben Zvi gibi daha bir çok Siyonist lider Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarından itibaren hedeflerine kavuşmak için İngilizlerle işbirliği yapmıştır. Siyonistler Balkan Harbi'nden başlayıp Çanakkale, ardından da Birinci Dünya Savaşı'ndaki “gayret”lerinden dolayı o günün emperyalist ve sömürgeci güçleri özellikle de İngiltere tarafından Filistin topraklarıyla “ödüllendirilmişlerdir.”

Ben Gurion, Plonsk'da doğmuştu (1886). Babası, Yahudi cemaatinin önde gelenlerinden biri olan Avigador Grün'dü. David, 10 yaşındayken annesini kaybetmişti. Annesinin on birinci çocuğunu dünyaya getirirken ölmesi, onu küçük yaşta babasına bağlamıştı. Sadece onun doğduğu Plonsk'dekiler değil, Rus yönetimi altındaki tüm Yahudiler giderek örgütlenmeye başlayacaktı.

Bir bölümü çeşitli ülkelere ve Filistin'e yerleşmişti. Daha sonra Ben Gurion adını alacak olan David Grün, önce Varşova'ya kaçtı ve bakaloryasını verip Filistin'e geçti (1906). (Ben Gurion, A Political Biography- Maurice Edelman, Londra 1964)

Ben Gurion tam bir militandı

Yahudi işçi hareketini oluşturmadan, Yahudi milletinin olmayacağını öne sürüyor ve “Haşomer” kurulmasında ilk adımı atıyordu. Milis birlikleri “Bekçiler”in yerini almış ve yeni örgütün adı “HAŞOMER” olmuştu. .Daha sonra İsrail Cumhurbaşkanı olacak Ben Zvi'nin, AHDUT (BİRLİK) adlı gazetesinde yazılar yazıyordu.



Ben Gurion, İngiliz Ordularına bağlı Yahudi Lejyonu'nda er olarak gönüllü askerlik yaparken. (1918)



Haşomer örgütünün Yahudi militanları, Arap kıyafetleri ile

İstanbul'da politik görüş hayli değişkenlik kazanmıştı

İkinci Meşrutiyet ilan edilmiş, bunu 1909'da 31 Mart Vakası ve Abdülhamid'in tahttan indirilmesi izlemişti. Filistin başta olmak üzere Suriye ve diğer uzak vilayetlerde yönetim gevşeyip, bozulmuştu. İmparatorluk çatırdıyor, bağlı vilayetlerdeki milletler yer kapma kavgası ediyordu…

Ben Gurion, Filistin‘deki durumu anlatırken; “Dünyanın hiçbir yerinde Yahudi cemaatinde olduğu gibi, devlet hayatından uzak olunamazdı. Bu soğuk vatandaşlık, memlekette kökleşmemize engel oluyordu.” diyordu.

Ben Gurion, çoğunlukta olmalarına karşın hiçbir siyasi önem taşımadıklarını, ayrıca kültür bakımından üstün olmalarının da bir işe yaramadığını vurguluyordu. İşte Ben Gurion'un İstanbul'a gelmesindeki ana nedenler bunlardı. Diyordu ki: İstanbul'a giderek Türkçe öğrenip hukukçu olmaya karar verdim. böylece, mücadelemi Filistin halkının vatandaşlık ve siyaset bakımından kökleşmesine hasredecektim.” (Ben Gurion, A Political Biography – Maurice Edelman, 1964 Londra)

Ben Gurion'un kafasında, Meclis-i Mebusan'a girmek vardı

Önce Selanik‘e geldi. Bu gelişindeki ana neden, orada büyük bir Yahudi cemaatinin varlığı olmuştu. Ancak, oradaki Yahudileri beğenmeyecekti. Osmanlı Meclisinde yer bulan Emanuel Karasu Efendi, çeliştiği Yahudilerin başında geliyordu. Selanik'te ancak 8 ay kalmış ve İstanbul'un yolunu tutmuştu. Ben Zvi ile bir oda kiralamış, Darülfünun'a girmişti.
Chaim Weizmann, Chaim Arlosoroff, Moşe Shertok (Sharett) ve Arap liderler Ürdün Nehri'nin doğusundaki araziler için anlaşma toplantısındalar, King David Hotel, Kudüs, 1933.

İstanbul, sadece Ben Gurion, Ben Zvi, Moşe Şaret'i ağırlamamıştı

Günlerden bir gün İsrael Şohat da İstanbul'a gelecek, Ben Zvi ve Ben Gurion ile buluşacaktı. Şohat, Haşomer'in başkanıydı. Konu Filistin ve milislerdi.

Ben Gurion ile Ben Zvi'nin İstanbullu günleri, Balkan Harbi boyunca sürecek ve ikili daha sonra Filistin'e dönecekti (1914). Filistin'deki çalışmalar Osmanlı İmparatorluğun'un savaşa girmesi ile yeni bir boyut kazanacaktı.



İstanbul'da tanıştığı Filistinli Yahudi gençler arasında, geleceğin bir dışişleri bakanı vardı! Bu kişi, hukuk okuyan Moşe Şaret idi. Babasından ayda 30 ruble alan Ben Gurion, çalışkan bir öğrenci olarak tanınmıştı.

İstanbul'da tanıştığı ilginç kişilerden birisi de, eski Rus subaylarından, aslen Yahudi olan Trumpeldor'du. Bu eski subay, Japon harbinde esir düşüp sol kolunu kaybetmişti. Çalutz (öncüler grubu) teşkilatını kuran Trumpeldor, Harb-i Umumi'de (I. Dünya Savaşı) Türklere karşı Yahudi gönüllülerinin oluşturulmasında pay sahibi olmuştu. (1920'de Araplara karşı savaşırken öldü.)



Chaim Weizmann, Chaim Arlosoroff, Moşe Shertok (Sharett) ve Arap liderler Ürdün Nehri'nin doğusundaki araziler için anlaşma toplantısındalar, King David Hotel, Kudüs, 1933.

İstanbul, sadece Ben Gurion, Ben Zvi, Moşe Şaret'i ağırlamamıştı


Günlerden bir gün İsrael Şohat da İstanbul'a gelecek, Ben Zvi ve Ben Gurion ile buluşacaktı. Şohat, Haşomer'in başkanıydı. Konu Filistin ve milislerdi.

Ben Gurion ile Ben Zvi'nin İstanbullu günleri, Balkan Harbi boyunca sürecek ve ikili daha sonra Filistin'e dönecekti (1914). Filistin'deki çalışmalar Osmanlı İmparatorluğun'un savaşa girmesi ile yeni bir boyut kazanacaktı.


Cemal Paşa hareketin üstüne gitmiş ve Haşomer'in belli başlı üyelerini tutuklatarak, silahları da toplatmıştı. Tutuklananlar arasında İsrael Şohat da vardı ve üyeler, Yafa dışında bir kampa alınmıştı.

Ben Gurion ve Ben Zvi için, yine zor günler başlıyor ve sınır dışı edilen bu ikili, Amerika'yı seçiyordu…

Bir kısım kaynaklara göre, Cemal Paşa'nın karşı hareketi ile Filistin dışına çıkarılan Yahudiler, İskenderiye'de karargah kuracaklar ve Jabotinsky ile Trumpeldor'un başı çektiği grup, müttefiklere bağlı bir Yahudi Birliği'nin kurulmasını isteyeceklerdi. Bu düşünce, giderek eyleme dönüşmüş ve Türklerle savaşacak birlik oluşturulmuştu.

Zion Mule Corps (Zion Katır Kolu) Çanakkale'ye Doğru Yola Çıkmıştı

“Mekkare Birliği” 750 katır ile gönüllülerden oluşuyordu.

Bu konuyu ele alan “Çanakkale Savaşı'nda Siyonistler”* adlı kitap, İrlandalı Yarbay J. H. Patterson'un hatıralarından oluşuyor. Yarbay Patterson, Gelibolu Harekâtında Zion Mule Corps (ZMC) / Sion Katır Birliği Komutanı olarak görev yapmış bir subay.

Patterson, bir Yahudi ve Siyonist değil ancak Müslümanlardan nefret eden, İstanbul'un geri alınması gerektiğine inanan Yahudilere hayran bir kişi.




Yahudi Lejyonu Komutanı Albay John Henry Patterson (Jabotinsky Museum)



ZMC, Mart 1915 sonunda Gelibolu Cephesi'ne gitmek üzere İskenderiye'den ayrılırken yapılan törende, Başhaham La Pergola Komutan Yarbay Patterson'u Yahudilerin çıkış efsanesini yeniden yaşatacak, İsrailoğulları'nı Mısır'dan Filistin'e ulaştıracak II. Musa olarak ilan etmişti!

Modern İsrail Ordusu'nun temeli kabul edilen birliğin komutanının gözüyle bir döneme şahitlik eden hatıra, Çanakkale Savaşı'nın farklı bir yönünü ortaya çıkarıyor. Özellikle Seddülbahir cephesiyle ilgili savaşın dehşetine dair çok çarpıcı tespitler yapan Patterson'un, komuta ettiği askerlerden “Siyonistler” olarak bahsetmesi, Çanakkale Savaşı'na katılan birliğinin asıl davasının ne olduğunu açıkça belirtiyor.

Hatırat, Gelibolu Harekâtı'nda Zion Mule Corps (ZMC / Sion Katır Birliği) komutanı olarak görev yapan İrlandalı Yarbay J. H. Patterson'un o dönemle ilgili anıları…



Siyon Katır Bölüğü

Bölüklerin kuruculuğunu Joseph Trumpeldor ve Ze'ev Jabotinsky adında iki Rus Yahudi'si yaptı. Filistin'e gitmiş, Cemal Paşa tarafından kovulunca Mısır'a geçmişler ve hızlı birer Siyonist olmuşlardı. Birinci Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine İngilizlere, bir Yahudi askerî birliği teşkil edip, birliğin Türklere karşı savaşmasını teklif ettiler. Teklifleri önce geri çevrildi, sonra kabul edildi. 1915 Mart'ında kurulan ve Yarbay John Patterson'un kumandasına verilen birlik, 17 Nisan'da gemilerle Çanakkale'ye gönderildi.




Joseph Trumpeldor

İngilizler, Siyon Katır Bölüğü'nü 1916 Mayıs'ının sonunda Çanakkale'den Filistin'e gönderip General Allenby'nin emrine verdiler. Birliğin adı “Yahudi Lejyonu” oldu, dünyanın dört bir tarafından Yahudi gönüllüler topladı ve Allenby'nin yine bize karşı başlattığı harekâta katıldılar.




Zion Mule Corps üyesi




Tüm bunlar, Güney Afrika'daki Boer Savaşı'ndan Çanakkale Savaşı'na kadar çok sayıda savaşa katılmış olan, savaşı bir zevk ve romantizm olarak görebilecek kadar gözü dönmüş bir yarbay olan Patterson'un kitabında yer alıyor.

İstanbul'un düşürülmesini ‘tarihin akışını yeniden değiştirecek destansı bir olay' olarak düşleyen ve işgalin bu yüzden yapıldığını belirten yazar, 1947'de ölür. Kendisinden altı hafta sonra ölen karısı ile birlikte yakılır ve külleri Filistin topraklarına serpilir.

Çanakkale'deki Yahudi Katır Bölüğü, talihin garip bir cilvesiydi. Yahudiler, Roma ordularının Milâttan Sonra 70'te Kudüs'ü yerle bir etmeleri üzerine, bir orduya sahip olamamışlardı. Çanakkale'ye gönderilen birlik, askerlerinin sayısının az olmasına rağmen, aradan geçen yaklaşık 2 bin sene boyunca kurulan ilk Yahudi ordusu idi ve Yahudiler, 2 bin sene aradan sonra ilk savaşlarını bize karşı yapıyorlardı.




Zion Mule Corps üyesi



Tüm bunlar, Güney Afrika'daki Boer Savaşı'ndan Çanakkale Savaşı'na kadar çok sayıda savaşa katılmış olan, savaşı bir zevk ve romantizm olarak görebilecek kadar gözü dönmüş bir yarbay olan Patterson'un kitabında yer alıyor.

İstanbul'un düşürülmesini ‘tarihin akışını yeniden değiştirecek destansı bir olay' olarak düşleyen ve işgalin bu yüzden yapıldığını belirten yazar, 1947'de ölür. Kendisinden altı hafta sonra ölen karısı ile birlikte yakılır ve külleri Filistin topraklarına serpilir.





Çanakkale Savaşı'na katılan “Siyonistler” ise, bugünkü İsrail Ordusu'nun temelini oluştururlar. Cephede Osmanlı'ya karşı savaşan “Siyon Katır Bölüğü” askerlerinin arasında ilginç isimlere rastlıyoruz.


Bunlardan biri, İsrail'in ilk başbakanı olacak olan David Ben Gurion, 1967'deki “6 Gün Savaşı” sırasında İsrail Başbakanı olan Levy Eskhol, yine İsrail Cumhurbaşkanlarından Yitzhak Ben Zvi de vardır.

Korkuyu yenen ve Filistin'i ele geçirme özgüvenine erişen Siyonistlerin, Çanakkale Savaşı'nda örgütlenmesini sağlayan Ze'ev Jabotinsky bu gerçeği; “Savaşmak açısından Gelibolu'ya gidiş, Siyonizm'e yepyeni ufuklar açmıştır” şeklinde itiraf ettiğini görmekteyiz.

Yine Ze'ev Jabotinsky'in bir başka itirafı da, Mete Tunçoku'nun Türk Tarih Kurumu'ndan çıkan “Çanakkale 1915 Buzdağının Altı” kitabında şu şekilde yer alır: “Eğer biz 2 Kasım 1917'de Balfour Bildirisi ile Filistin'de yurt edinme sözü aldıksa, buna ulaşan yol Gelibolu'dan geçmiştir.”

Nehir Haber


David Ben-Gurion

Vikipedi Özgür ansiklopedi

 

 


David Ben-Gurion
דָּוִד בֶּן-גּוּרִיּוֹן
1. İsrail Başbakanı
Görev süresi
17 Mayıs 1948 - 7 Aralık 1954
Yerine gelen Moşe Şaret
Görev süresi
2 Kasım 1955 - 21 Haziran 1963
Yerine geldiği Moşe Şaret
Yerine gelen Levi Eşkol
Kişisel bilgiler
Doğum 16 Ekim 1886
PłońskRus İmparatorluğu
Ölüm 1 Aralık 1973 (87 yaşında)
Tel Avivİsrail
Bitirdiği okul İstanbul Üniversitesi
Mesleği Siyasetçi
Dini Yahudi[1]



İmzası

 
 
Ben Gurion, İngiliz ordularına bağlı Yahudi Lejyonu'nda er olarak gönüllü askerlik yaparken. (1918)

David Ben-Gurion (asıl adı: David Grün; d. 16 Ekim 1886 - ö. 1 Aralık 1973), İsrailli devlet adamı ve siyasi lider, İsrail'in ilk başbakanı ve ikinci savunma bakanı. 1942 yılında New York'ta düzenlenen Biltmore Konferansı'nın programını hazırlayan kişi oldu.[2]14 Mayıs 1948'de Tel Aviv'de İsrail Bağımsızlık Bildirgesi'ni okudu. 1948 Arap-İsrail Savaşı'nda ülkenin liderliğini yapmıştır. Hükümetteki görevinden ve daha sonra Knesset'ten ayrıldıktan sonra Ulusun Atası payesi ile onurlandırılmıştır.

 

 

 

Geçmişi

Ben-Gurion David Grün olarak, o zamanlar Rus İmparatorluğu'nun bir parçası olan Polonya'nın Płońsk şehrinde doğdu. Babası, Avigdor Grün bir hukukçu ve aynı zamanda Hovevei Zion örgütünün lideriydi. Annesi Scheindel, David 11 yaşındayken öldü.

Ben-Gurion ateşli bir sosyalist ve Siyonist oldu ve 1906 yılında Filistin'e göç etti. Göç etmesinin kısmen nedeni babasının ticari çıkarlarıydı, fakat bunun yanında Doğu Avrupa'daki anti-Semitizm ve soykırım da göç etmesinin nedeniydi.

Göç ettikten sonra ilk olarak portakal korularında tarım işçisi olarak çalıştı. Daha sonra gazeteci olarak çalışmaya başladı. Bu dönemde yani siyasi kariyerine ilk olarak başladığı sıralarda ismini İbranice bir isim olan Ben-Gurion olarak değiştirdi. O zaman Osmanlı Devleti yönetimi altındaki Filistin'den siyasi aktiviteleri nedeniyle sınır dışı edildi.

New York'a yerleşen Ben-Gurion burada Rus doğumlu bir Yahudi olan Paula Munweis ile tanıştı. 1917 yılında evlendiler. Ben-Gurion ve Paula Manweis çiftinin 3 çocukları oldu. Ben-Gurion 1918 yılında İngiliz ordusuna bağlı Yahudi Lejyonu'nun 38. Tabur'una katıldı. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Filistin'in İngiltere tarafından ele geçirilmesiyle Ben-Gurion ve ailesi Filistin'e geri döndüler.

1912 yılında İstanbul'a taşınmış ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kayıt yaptırmıştır.

 

 

 

Siyonist Liderliği

Ben-Gurion, İsrail devletinin kurulmasıyla sona erecek süreçte Sosyalist Siyonizmin önde gelen siyasi önderlerinden biriydi. Bu dönemde Sosyalist Siyonizm, Dünya Siyonist Örgütünün içinde hakim duruma geçmiş hareket idi.

Çetin, sofu bir idealist olan Ben-Gurion kendisini Yahudi Devletinin kurulmasına adamıştı. İsrail bağımsızlık bildirisinde, yeni kurulan ülkenin vatandaşlarının "ırk, din, cinsiyet ayrımı yapılmadan eşit sosyal ve siyasi haklara sahip olacağı" beyan ediliyordu.

Ben-Gurion Yahudileri İngiliz Ordusuna katılmaları konusunda cesaretlendirirken aynı zamanda da İngilizlerin Yahudi göçünü engellemeye çalıştığı bir zamanda Avrupa Yahudilerinin yasadışı olarak Filistin'e göç etmelerini sağlıyordu. Ben-Gurion aynı zamanda hem Yahudi İşçi Federasyonunun (Histadrutolarak da bilinen bu örgüt İngiliz yönetimi altında bir Yahudi devleti kurulmasını sağlamıştır) hem de Sosyalist Siyonist Hareketinin paramiliter silahlı kuvvetinin (Haganah olarak bilinen bu örgüt Yahudi yerleşimlerini saldırılara karşı korumuş, Yahudi göçünü sağlamış ve ileride kurulacak olan İsrail Silahlı Kuvvetlerinin temelini oluşturmuştur) mimarı olarak bilinir. Bu gelişmeler İngilizlere ya Filistin'de bir Yahudi devleti kurulmasına ya da Cemiyet-i Akvam Mandasından çıkma konusunda- İngilizler 1947 yılında toprakları Yahudiler ve Araplar arasında bölen BM kararıyla 2. seçeneği seçti- baskı yaptı.

Filistin'de devletin kurulmasından önceki dönemde, Ben-Gurion ana akım Yahudileri temsil etti ve bir ılımlı olarak tanındı. İngilizler Ben-Gurion'un önderliğini yaptığı Haganah örgütüyle, İngilizlere karşı direnen daha radikal Yahudilerle mücadele etmek için iş birliği yaptı. Ben-Gurion, Ze'ev Jabotinsky ve daha sonra da onun halefi olan Menachem Begin önderliğindeki Siyonist Revizyonistlere kuvvetli bir şekilde karşı idi.

Ben-Gurion, örgütünün Menachem Begin'in Irgun isimli örgütüyle iş birliği yaptığı kısa süreli zaman zarfında şiddete dayalı direniş hareketlerinde yer aldı. Fakat, her türlü terörist eyleme katılmayı reddetti ve sadece askeri hedeflere saldırılması gerektiğini savundu. Ben-Gurion ilk başta Begin'in King David Oteli Bombalamasına destek verdi. Fakat, bombalamanın çok sayıda insanın ölümüyle sonuçlanma ihtimali görülür hale gelince Ben-Gurion, Begin'e eylemi iptal etmesini söyledi fakat Begin bu isteği reddetti.

Ben-Gurion 14 Mayıs 1948'de İsrail Devleti'nin kurulma kararının 6 ya karşı 4 oyla kabul edilmesini sağladı. Bu kararın onaylanması sırasında kendi partisi de dahil olmak üzere siyasi yelpazenin her 2 tarafından da muhalefetle karşılaştı.

İsrail'in bağımsızlığının ilk haftalarında tüm direniş örgütlerinin tasfiye edilmesini ve bunların yerini bir resmi ordunun, İsrail Savunma Kuvvetlerinin alması kararının onaylanmasını sağladı. Bu karar nedeniyle, Ben-Gurion Irgun isimli direniş örgütüne silah taşıyan Altalena isimli geminin batırılması emrini verdi. Bu emir bugünde hala tartışmalı bir durumdadır.

 
 
Paula ve David Ben-Gurion'un yan yana olan mezarları, Sde Boker

 

 

 

Başbakanlık

Ben-Gurion, İsrail'i İsrail Bağımsızlık Savaşında yönetti. Mısır'la ateşkesin ilan edildiği tarih olan 25 Şubat 1949 yılında Başbakan oldu. 1954 ve 1955 yıllarında 2 sene dışında Başbakanlık görevinde 1953 yılına kadar kaldı. Başbakan olarak ülkenin önemli kurumlarının kurulmasına başkanlık etti. Ülkenin gelişimini hedefleyen önemli projeleri yönetti. Yahudilerin Arap ülkelerinden helikopterlerle alınması olarak bilinen Operation Magic CarpetNational Water Carrier, kırsal yörelerin kalkınmasını amaçlayan projeler ve yeni kasaba ve şehirlerin kurulması gibi önemli projeler onun zamanında gerçekleşti. Özellikle ülkenin sınır kesimlerinde bilhassa Negev'de yerleşimlerin yapılması için öncülük etti.

1953 yılında Ben-Gurion hükümetten çekilip İsrail Negevinde yer alan Kibbutz Sde-Boker'e yerleşmek istediğini beyan etti. Fakat, 1955 yılında hükümete geri dönüp Savunma Bakanlığı ve daha sonra da Başbakanlık görevlerini yeniden devraldı.

Hükümete geri döndükten sonra, Ben-Gurion Fransız ve İngilizlerle iş birliği yaparak Süveyş Krizine katıldı. Bu savaşta İsrail kuvvetleri Sina Yarımadasını bombaladı, böylece Süveyş Kanalını millileştireceğini söyleyen Mısır Başkanı Abdul Nasır'a rağmen İngiliz ve Fransızlara müdahale etmek için bahane sunmuş oldu. ABD ve Birleşmiş Milletler tarafından yapılan müdahaleler nedeniyle, İngiliz, Fransız ve İsrail geri adım atmak zorunda kaldı.

Ben-Gurion, İsrail'i kuruluşundan itibaren 30 yıl boyunca yöneten Mapai'nin kurucuları arasındaydı. Kişisel nedenlerle Başbakanlıktan ayrıldı ve yerine halef olarak Levi Eshkol'u atadı. 1 yıl sonra ikisi arasında Lavon Skandalı nedeniyle anlaşmazlık çıktı. Ben-Gurion 1965 yılında Eshkol'un Lavon Skandalını yönetimi nedeniyle partiden ayrıldı ve yeni bir parti kurdu. Yeni kurduğu parti Rafi seçimlerde Knesset'de 10 sandalye kazandı. 6 Gün Savaşından önce tansiyon artarken Ben-Gurion İsrail'in kendi tarafında Büyük Devletlerden birisini çekmesi konusunda ısrarlı oldu. Savaş, israil'in büyük toprak kazançlarıyla sonlandıktan sonra da Ben-Gurion İsrail'in Golan Tepeleri ve birleşik bir Kudüs dışındaki toprakları ilhak etmemesi gerektiğini savundu.

1968 yılında Rafi ve Mapai güçlerini birleştirerek ortak bir sol parti kurmaya çalıştığında, Ben-Gurion seçim sisteminin değiştirilmesi konusundaki ayrı düşüncesi nedeniyle eski partisiyle barışmayı reddetti. (Ben-Gurion oranlı seçim sistemi yerine çoğunlukçu seçim sistemine geçilmesini öneriyordu.) Bunun üzerine Ben-Gurion yeni bir parti kurdu; Ulusal ListeUlusal Liste 1969 seçimlerinde 4 sandalye kazandı. Ben-Gurion, 1970 yılında politikadan emekliye ayrıldı ve ömrünün son yılını kibbutzdaki yerleşkesinde geçirdi. Ben-Gurion, eşi Paula'nın yanına gömülmüştür.


DAVİD BEN GURİON

28 Eylül 2016 Çarşamba 

https://www.thmhaber.com/039her-fes-takan-osmanli-degildir039-haber-68388

Tarihçi yazar Talha Uğurluel'in sosyal medyada paylaştığı fotoğraf bazı gerçekleri ortaya çıkardı. Talha Uğurluel'in paylaştığı fotoğraf Osmanlı topraklarında bulunan, okullarında okuyan hatta Türkçe'yi kusursuz bir şekilde kullanan Yahudilerin Osmanlı'danmış gibi görünmeye çalıştıklarını gösteriyor. Bunlardan biri de İslam düşmanı terör devleti İsrail'in kurucularından olan David Ben Gurion'dur.




Bu fotoğrafa bakan herkes bu kişinin Osmanlı’ya mensup biri olduğunu söyler. Ancak fotoğraftaki bu kişinin fes takmış olması sizi şaşırtmasın. Çünkü fotoğraftaki kişi terör devleti İsrail’in kurulmasında etkin rol oynayan eli kanlı David Ben Gurion’dan bir başkası değil. Bu fotoğraf 1913 yılında Ben Gurion’un İstanbul Üniversitesinde öğrenci olduğu zamanlara ait.

 David Ben Gurion 1911-1912 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okumuş ve tuhaf ama çok iyi derecede Türkçe bilmektedir.



İşte Talha Uğurluel'in paylaştığı o fotoğraf

 
David Ben Gurion kimdir
 
1886 yılında Polonya da dünyaya gelen Gurion’un babası Siyonist bir gruba üyedir. Ben Gurion, okul yıllarında babasının yolunu izleyerek Siyonist grupların içinde faaliyet gösterir. Dinden uzaklaşarak politik Siyonizme kayar.
 
Henüz yirmi yaşlarında iken o dönem Osmanlı toprakları olan Filistin e göç eder. Osmanlı topraklarında gizli faaliyet gösteren Sion Çalışanları örgütünde etkin rol oynar. 
 
I.Dünya Savaşı ile İngilizlerle işbirliği içine giren Ben Gurion, Siyonist örgütün önde gelenlerindendir. Ben Gurion, New York a gider, orada da Siyonist faaliyetlerini sürdürür. 
 
1934 yılında İsrail e dönen Ben Gurion, bugünkü İsrail gizli servisi Mossad ın ilk nüveleri olan Yahudi Ajansı'nı kurar.


 
Bu ajans İsrail devletinin kurulmasında önemli faaliyetlerde bulunur, dağınık olan Yahudi toplulukların birleşmesinde çok etkin rol oynar.
 
 Ben Gurion un özellikle bu dönemde İngiltere nin Filistin politikasına karşı sert tedbirler aldığı göze çarpmaktadır. 
 
Mayıs 1948 de şeytan devlet İsrail in ilk başbakanı olarak İsrail in kuruluş belgesini dünyaya deklare eder. 
 
İki dönem İsrail cumhurbaşkanı olan Ben Gurion 1973 yılında ölür


https://groups.google.com/forum/#!topic/www-saadetpartisi/rWhi3PYCEok

http://www.el-aziz.com/mesud_akgul_turkiye_cumhuriyeti_bir_ortulu_yahudi_devleti_olarak_kuruldu_yazi12212.html


Tüklerin ve İslamiyetin hakimiyetini 
Osmanlının yıkılışıyla sağlayıp
İsrail Devletinin kuruluşunu
Dünyada siyonizmin hakimiyetini
Ve dolayısıyla " New World Order "
Yeni Dünya Düzeninin kurulmasını sağlayan 
Üç önemli şahsiyet ile ilgili aşağıda bir kaç yazı paylaştık
Okuyunuz

Theodor Herzl


https://www.yeniakit.com.tr/kimdir/Theodor_Herzl


Dünyayı kana boyayan Siyonizm'in kurucusu Theodor Herzl, ilk yahudi devleti fikrini ortaya atmış ve gözünü Osmanlı Devleti sınırları içerisindeki Filistin'e dikti. Sultan 2. Abdülhamid Han'dan Filistin'i isteyen Herzl, teklifi reddedilince Osmanlı'nın yıkılmadan İsrail'i kuramayacağını anladı. Bunun üzerine Osmanlı'yı yıkma faaliyetleri için çaba harcadı.

 

 

 


Siyonizm'in politik kurucusu Theodor Herzl, 1890 yılında Budapeşte'de doğdu. Zengin bir ailenin çocuğu olan Theodor Herzl, Viyana'da hukuk tahsili yaptı. Neue Freie Press gazetesinde muhabirlik ve yazarlık yaptı. 

Siyonizm'i gündeme getiren Theodor Herzl, Fransa'da Yahudi karşıtı gösterilerden çok etkilendi. Bunun üzerine 1896'da 'Yahudi Devleti' adlı kitap yazdı. 1897'de yaptığı çağrı üzerine 1. Siyonist Dünya Konresi'ni İsviçre'nin Basel şehrinde topladı. Kongrede "Ben bugün burada Yahudi Devleti'ni kurdum, ancak bunu yüksek sesle söylersem bütün dünya güler. Fakat beş sene içinde ya da elli sene sonra bunu herkes böyle bilecektir." demiştir. Ayrıca kongrede kurulması planlanan Yahudi Devleti'nin sınırlarını da belirtmiştir. Kongre sonunda Kongre sonucu yahudi devleti kurma fikri destek gördü ve Herzl, Dünya Siyonist Teşkilatı'nın başkanı seçildi. Theodor Herzl ve taraftarları, yahudiliği bir inanç olarak değil, sadece bir ırk olarak görüyorlardı ve bu yüzden devlet kurmaları gerektiğine inanıyorlardı.

Herzl’in projesine göre, yahudi devletinin nerede kurulacağı önemli değildi. Dünyanın herhangi bir yerinde kurulabilirdi. Hatta Herzl'in "Uganda Planı" adıyla tanınan projesine göre, Herzl ilk önceleri Uganda'yı ideal vatan olarak düşünmüştü. Ancak kararını değiştirdi ve Filistin’de karar kıldı.

Siyon tepesinin bulunduğu Filistin topraklarında Yahudi Devleti kurmak için ile İngilizlerle işbirliği yaptı. Filistin'i talep etmek için Sultan 2. Abdülhamid ile iyi ilişkiler içinde olan Alman İmparatoru 2. Wilhem ile temasa geçmiş fakat istediği sonuca varamamıştı. Bu yüzden bizzat kendisi İstanbul'a gelerek 2. Abdülhamid Han ile görüşmek için uğraş verir. 19 Haziran 1896'da Sultan Abdülhamid ile görüşmeyi başarır. Filistin'e Yahudi yerleşimi meselesine soğuk bakan II. Abdülhamid, Filistin'de özerk bir Yahudi devletini "kesin bir dille" reddetmiştir.

İlk girişiminde başarılı olamayan Herzl 19 Mayıs 1901 tarihinde tekrar saraya gelir ve Sultan Abdulhamid ile görüşür. Bu görüşmesinde de Sultan Abdulhamid tarafından Kudüs reddedilir ve Yahudilere Mezopotamya'ya yerleşmelerini önerir. Herzl'in amaçları arasında Mezopotamya yoktur, bu önerisi kabul görmemiştir. Bunun üzerine İngiltere ile yeniden ilişki kurarak sorunun çözüleceği fikrinden hareketle İngiliz Sömürgeler Bakanı Chamberlein ile görüşür. Bu görüşmeden de istediği sonucu alamayan Herzl kısa bir süre sonra Londra'ya davet edilir. Bu görüşmede "Yahudi yurdu" olarak kendisine Uganda teklif edilir, ancak teşkilat kongrede bunu reddeder. Herzl İstanbul'a "vadedilmiş topraklar" Filistin ve Kudüs için birkez daha gelir ancak talebi Sultan Abdülhamit tarafından yine reddedilir. Filistin topraklarının "vadedilmiş topraklar" olması Herzl'in gözünü buraya çevirmesinin nedenidir.

Theodor Herzl, dünyanın başına bela olan Siyonizm’i getiren adam olarak hafızalara kazınmıştır. Herzl, 1904 yılında öldü

Emanuel Carasso
https://www.yeniakit.com.tr/kimdir/Emanuel_Karasu


Karasu tanınmış bir Yahudi kökenli tüccar ailenin mensubu olarak 1862 senesinde Selanik'te hayat gözlerini açtı. 400 sene önce, 1492'de İspanya'dan gönderilmiş ve Sultan II. Beyazıt'ın izniyle Selanik'e yerleşmiş Sefarad'lardandı. 

Hukuk eğitimi aldıktan sonra Selanik'te avukatlık mesleğini devam ettiren Karasu, Selanik'teki Makedonya Risorta Masonik Locası'nı kurdu ve Osmanlı Devletinde masonik faaliyetlerin lideri oldu. Masonik localar ve bazı gizli cemiyetler, Selanik'te devrimci radikal görüşlere sahip ve aralarında Talat Paşa'nın da bulunduğu Jön Türkler'in duygudaşları arasında bir buluşma yeriydi. Emanuel Karasu, Selanik'te avukatlık mesleğine devam ederken İttihat ve Terakki Cemiyetine üye oldu. Cemiyetin Müslüman olmayan ilk üyelerinden biri oldu. 

Cemiyet, 1908 senesinde II. Meşrutiyet ve sonrasında Osmanlı Devleti'nin idaresinde söz sahibi olunca Emanuel Karasu da Selanik'ten Meclis-i Mebusan'a girdi. Emanuel Karasu, 27 Nisan 1909'da Aram Efendi,  Esat Toptani, ve Sultan Abdülhamit'in uzun süre yaverliğini yaptıktan sonra muhalefet saflarına geçen Gürcü Ahmet Hikmet Paşa heyetiyle saraya geldi ve Meclis-i Milli'nin  Sultan II. Abdülhamid'e  halini (tahttan indirilmesini) karar verdiğini, kendilerinin bunu tebliğle görevlendirildiklerini ifade etti.  Filistin topraklarının Yahudilere satılması için rüşvet teklifinde bulunduğunda Sultan II. Abdülhamid tarafından kovulan Karaso bu kez Sultan'ın hal' kararını tebliğ için onun karşısına çıkmıştı. Bu ihanetin şartlarını hazırlayan teşkilat da İttihat ve Terakki Cemiyeti'ydi.

Karasu 1912'de Selanik'ten, Balkan Harbi'nde Selanik Yunanistan'a kaybedilince 1914 senesinde İstanbul'dan mebus seçildi.

Türkiye'deki değişik Musevi kuruluşlarının işbirliği yapması için çalıştı, Türk Musevi'lerinin önce Türk sonra Musevi olduklarında ısrarcı oldu ve Osmanlı Filistin'inde Siyonist iskânına karşı oldu. İtalya - Türkiye Savaşının antlaşma ile bitirilmesi için görüşmeler yapan ve Selanik'in enternasyonal bir şehir olmasına çalışan komitenin üyesiydi. Mondros Mütarekesi sonrasında İtalya'da Trieste'ye yerleşti ve 1934 yılında aynı yerde öldü. Arnavutköy'de Yahudi mezarlığında gömülüdür.

1912 yılında, Balkan Savaşları sırasında Selanik'ten Fransa'ya göç eden ve Danonegrubunun kurucusu İzak Karasu'nun (Isaac Carasso) amcasıdır ve Daniel Carasso'nunbüyük amcasıdır.

Haim Nahum


https://www.yeniakit.com.tr/kimdir/Haim_Nahum


Mısır toplumu tarihi üzerine önemli çalışmalar yapan Haim Nahum 1960 yılında Kahire'de hayatını kaybetmiştir

 

 

 


Haim Nahum 1873 yılında Manisa'da doğdu. Genç yaşta dedesiyle birlikte gittiği Filistin'de İbranice ve Arapça dilerini öğrendi. Daha sonra Fransa'ya giderek burada Paris Ruhani Okulu'nda öğrenim gördü. Bu dönemde sürgündeki Jön Türkler grubuna katıldı. 1897'de İstanbul'a döndüğünde okullarda öğretmenlik yapmaya başladı. 1908 yılında da II. Meşrutiyet'in ilanıyla görevinden istifa eden Moşe Levi'nin yerine hahambaşı seçildi. Bu makamda bulunduğu süre boyunca Osmanlı Devleti ve Yahudiler arasında anlaşma sağlamaya çalıştı. 1919-1926 yılları arasında da Kahire başhamamı olarak görev yaptı. 1923'te de Türk heyetinde yer alarak Lozan Barış Konferansı'na katıldı. Mısır toplumu tarihi üzerine de çalışmalar yapan Haim Nahum 1960 yılında Kahire'de hayatını kaybetti.

HAİM NAHUM

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ahmet-anapali/lozan-konferansinda-bir-haham-haim-naum-13961.html

B
ugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını ve yetkilerini belirleyen 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Konferansı’nda Türk heyeti ile müttefik devlet heyetleri arasında ikili ve gizli görüşmeleri ayarlayan, kritik davalarda fikirleri ile İsmet Paşa’yı etkileyen bu Haim Naum denilen Yahudi başhaham kimdir?. Kimler hangi amaçlarla onu Lozan’a giden Türk heyetinin içine yerleştirdi? Neydi heyet içindeki görevi?

Üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen neden hâlâ Lozan’a giden Türk ekibi içinde bir Yahudi olan İstanbul Başhahamı Haim Naum’un varlığından hiç söz edilmez? Lozan hakkında onbinlerce sayfa yazıldı, yüzlerce ciltlik külliyatlar düzüldü ama Lozan’da Yahudi Naum’un varlığından ya hiç bahsedilmedi, ya da satır aralarında bahsedilerek üzerinden geçildi. 

Lozan Konferansı’na Türkiye adına katılan temsil heyetinin listesi incelendiğinde Haim Naum adına rastlıyoruz. Adının karşısında “Yüksek Mühendis Mektebi Fransızca Muallimi” yazılı. Yahudi asıllı bir kişi. Türk vatandaşı mı? Belli değil. Ancak bilinen bir durum var, bu kişinin Türk milletine ve Türk Devletine en küçük bir bağlılığı yok. Geleceğe ait bir takım hesaplar peşinde. Fanatik bir Yahudi. Asıl mesleği hahamlık. Galiba ayıp olmasın diye meslek hanesine hahamlık yerine öğretmenlik yazdılar. 

İşte, Lozan’da işlerin sarpa sardığı, komisyonlar arasında gerginliklerin başlayıp masadan sonuçsuz kalkılması söz konusu olduğu sırada sahneye, hahambaşı Haim Naum Efendi çıkıyor. Paris gazetelerinin birine beyanat veriyor; 

“...Merak edilmesin İsmet Paşa benim ahbabımdır. Benim sözümden dışarı çıkmaz. Lozan’a gider işleri düzeltirim.” 

Ertesi gün Lozan’a İsmet Paşa’ya da bir telgraf çeker:

“... Ben geliyorum işleri düzelttim. Size mühim bir haberim var sakın ben gelmeden işleri kesmeyin, masadan kalkmayın.”

Bundan sonrası için İkinci Başkan Rıza Nur hatıralarında şöyle diyor;

“... Biz bu adamı daha önce Lozan’dan kovmuştuk. Utanmıyor, bunu yazıyor. Bize ne diyor?, gazetelere göre karşı tarafa, telgraflara göre ise bize hizmet ediyor. Münir, ben ve daha birkaç kişi İsmet’in odasında oturuyoruz. Bir asker geldi. Naum Efendi gelmiş sizi görmek istiyor dedi.” 

Haim Naum, İngilizlerle gizli halifelik pazarlığı yapmıştı. Bu bazı kaynaklardan dışarı sızmıştı. İngilizler, Türkiye’den ve bütün İslam dünyasından halifeliğin kaldırılmasını istiyorlardı. Nedensiz gibi görünen işleri yokuşa sürmenin en önemli nedenlerinden biri bu idi. İngilizler bunu açıkça söylemiyorlardı. Çünkü hakimiyetleri altındaki topraklarda milyonlarca Müslüman yaşıyordu. Ve bu Müslümanlara karşı halifenizi ortadan kaldırmak istiyoruz diyemiyorlardı. 

Haham Efendi, İngiltere Londra’daki resmi makamlarla yaptığı görüşmelerden sonra geldiği Lozan’da Türk heyetinin kaldığı otele yerleşti. Akşam-sabah İsmet Paşa’nın yanından ayrılmıyordu. Yemek zamanlarında merdivenlerde bitiyor, salona İsmet Paşa’nın kolunda giriyordu. Herkese Türk heyetinin başkanı ile iyi dost olduğunu göstermek istiyordu. Hahambaşı resmen Türk tarafı ile İngilizler arasında kuryelik yapıyordu. Konu ise tekti; 

“Halifeliği Türkiye’den ve her yerden ebediyen kaldırmak….”

Lozan’da halifeliğin kaldırılması için İngiliz tekliflerini İsmet Paşa’ya ileten Naum, bu konuda İsmet Paşa’dan istediği cevabı alamadı. Çünkü İsmet Paşa’nın bu konuda tek başına karar verme yetkisi yoktu. Bunu öğrendikten sonra İsmet Paşa’yı Lozan’da bırakarak tek başına Türkiye’ye geldi. Bu arada Mustafa Kemal Paşa’nın halifeliği koruyucu ve övücü sözleri devam ediyordu. Mustafa Kemal Paşa, Lozan Konferansı’nın dağıldığı 4 Şubat 1923 Cuma günü, Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nde ünlü hutbesini okumuştu. Bu hutbede Mustafa Kemal Paşa, halifeliğin Türk milleti için bir şeref olduğunu ve halifelik için ellerinden ne gelirse yapacaklarına dair azim ve kararlarının olduğu şeklinde bir konuşma yapmıştı.

Haim Naum,  İktisat Kongresi için İzmir’e gelen Mustafa Kemal Paşa ile İzmir’de gizli bir görüşme yaptı. Buradan sonra tekrar Londra’ya gitti. Daha sonra en az bir kere daha Ankara ile Londra arasında gidip geldiği bilinmektedir. Bu resmi makamlara yapılan ziyaretler resmi ziyaretlerdir. Bir de gayri resmi ziyaretler vardır ama bunların sayısı bilinmemektedir.

Lozan görüşmelerinin yapıldığı sıralarda İngilizlerle Dünya Yahudi Cemaati, Filistin’de bir Yahudi devleti kurmanın hesaplarını yapıyorlardı. Bu devletin kurulabilmesi için doğal olarak, bu topraklardaki Müslüman nüfusun Filistin topraklarından sürülmesi, gönderilmesi, itiraz edenlerin ise toplu katliamlarla yıldırılması gerekiyordu. Bu ise Ortadoğu’da çok büyük bir karmaşaya neden olacaktı. Bu nedenle Müslümanların karşı koyma gücünün tümüyle ortadan kaldırılması gerekiyordu. Halifelik ise Müslümanların toparlanmasında bir manevi güç olabilirdi. Buna meydan vermemek için gerek Lozan’da Türkiye’yi temsil eden Yahudi hahambaşısı Haim Naum, gerekse İngilizler Lozan’da her türlü baskı ve tehdidi denemişlerdi.

Bu Haim Naum’un Lozan’da İngilizler adına arabuluculuk yaptığı ve İsmet Paşa’ya (Mustafa Kemal’i razı edip onun emrini de ileterek) İngilizlerin bu teklifini kabul ettirdiği de bazı ileri gelen ağızlardan duyulmuştur.  

Muhabbetle…

1 H.A.Çavdaroğlu, Lozan Öncesi ve Sonrası., 77-80

2 Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması s.153-154

 
HAİM NAHUM DOKTRİNİ 

https://hakgeldibatilzailoldu.wordpress.com/2013/05/19/erbakan-hoca-haim-naum-doktrinini-anlatiyor/

Mısır hahamı olan Siyonist Haim NAHUM 1923 yılında Lozan antlaşması öncesinde Avrupalı dostlarına ve mason loca şeflerine şöyle seslenmiştir. ” Yanlış yapıyorsunuz; Anadolu’yu işgal etmekle Müslüman Türkleri sindireceğinizi mi sanıyorsunuz? Hayır, birkaç yıl içinde bu milletin yeniden dirileceğini, toparlanıp derleneceğini hesaba katmıyorsunuz! Öyleyse yapılacak şey; Lozan antlaşmasıyla bunlara bir fırsat tanıyıp, bu zaman içinde İslamiyet’ten uzaklaştıracak, din ve tarih şuurunu unutturacaksınız. Müslüman Türkler, bir iman ve ahlak tahribatı süreci geçirmelidirler. Ekonomileri çökertilmeli, siyasi partilerden gazetecilere, hepsi ele geçirilmelidir. Onlar, ülkelerini parsel parsel satacak hale getirilmelidirler. Yumuşak ve kolay lokma yapıldıktan sonra ise, Türkiye parçalanıp büyük İsrail’e katılmalıdır. ” demiştir.

Haim Nahum doktrini; şu ana fikir kümelerinden oluşmaktadır. Türkleri savaşla yıkamazsınız. Türkleri yıkmak için;

Türk Milleti’ni aç bırakacaksınız. Yani ekonomik üretkenlikten el çektirerek kendisine özgüveni olmayan bir topluluk yapacaksınız.

*Türk Milleti’ni işsiz bırakacaksınız. Yani üretkenlik melekelerini yok edeceksiniz. Gerekirse onlara bir tarım toplumu olmayı bile çok göreceksiniz. Onların ahırlarla, sığırlarla ve hayvanlarla meşgalesine bile yani hayvancılık yapmalarına bile meşakkatler getireceksiniz.

*Türk Milleti’ni borca esir edeceksiniz. Türk Devleti’ni borçlandırmak yetmez. Fert fert bu milleti borçlandıracaksınız.”Onurum, ömrümden uzun olsun” şuur sadeliğindeki bir millet borçlandırılabilirse, yok edilmesi kolay olacaktır.

*Türk Milleti’ni dininden yani gerçek İslam’dan uzaklaştıracaksınız. İşte bu dört şartı yerine getirmeden Türk Milleti’ni tarih sahnesinden silmek için savaşmayınız. Eğer bu şartlar tekâmül etmeden savaşırsanız, kazanamaz yenilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=ekPDBeXcQCw


 

ISLAMGREEN34 NEW WORLD Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol