İSRAİL VE OSMANLI

 

TARİHİ BOYUTU İLE İSRAİL'İN KURULUŞU VE OSMANLI

İSMAİL KURAĞ

KARAMANOĞLU MEHMET BEY ÜNİVERSİTESİ - KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ 

13 EYLÜL 2014 

http://akademikperspektif.com/2014/09/13/tarihi-boyutu-ile-israilin-kurulus-sureci-ve-osmanli/ 


tarihi Dini bir ideoloji olan Siyonizm, ismini Kudüs şehrinde bulunan ‘Sion‘ tepesinden almaktadır. Düşünce olarak Sion tepesine (Kudüs) geri dönüşü ifade etmektedir.(1)Filistin dışındaki tüm Yahudileri, ‘’Ârz-ı Mev’ud’’da (Vâdedilmiş toprak) bir araya getirmek, daha sonrasında Hz. Süleyman’ın tapınağını Sion tepesine inşa ederek, Yahudileri tüm insanlığa üstün kılma idealine Siyonizm denmektedir.(2)Bir Terim Olarak Siyonizm

Siyonist Düşüncenin Temelleri ve İlk Siyonist Hareketler

Yahudilerin Sion macerası M.S. 70 yılında başlar. Roma kralı Titus, Kudüs’ü zaptederek Süleyman Mabedini yıkmış, hemen ardından bölgedeki tüm Yahudileri farklı coğrafyalara sürgün etmiştir. Sibirya, Avrupa ve Anadolu gibi Roma İmparatorluğunun kollarının uzandığı uç bölgelere Yahudiler özenle dağıtılmış, ayrıştırılmıştır.(*) Fakat Titus, bunu yaparken asla yıllar sonra alevleri tüm dünyayı saracak olan siyonist akımın temellerini attığının elbette farkında değildi. Yahudiler, eski dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Ellerindeki toprakları kaybeden Yahudiler gittikleri yerlerde barınmanın ve hayatlarını devam ettirebilmenin peşindeydiler. Yahudilerin büyük bölümü karın tokluğuna çalışmak yerine ticaretle uğraşmayı seçmişlerdi. Yerleştikleri coğrafyada bu uğraşı iş edinen Yahudiler, uzun bir süre sonra bu bölgelerin ekonomisini ellerinde tutacak ve nihayetinde dünya üzerine kendi ekonomik ve iktisadi sistemlerini hakim kılacaklardı. Yahudiler sürgün sonrasında sürekli kendilerini kurtaracak ve Kudüs’e geri götürecek bir Mesih bekliyorlardı.

 

Sion davası için atılan somut, siyasi adımlar XVII. Yüzyıla rastlamaktadır. Yahudilerin, Sir Henry Finch isimli bir avukata 1621 yılında yazdırdığı “Calling of the Jews” (Yahudilerin Çağrısı) isimli kitap, kamuoyu çalışmasının ilk adımı olmuştur. 1695 yılında İngiltere’de Oligar Paulli adlı bir Yahudinin, III. William’a müracaat ederek, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması için yardım talep etmesiyle bu fikrin kapısı aralanmıştır. XIX. yüzyıla geldiğimizde ise, İngiltere’nin Yahudilere olan desteği artmıştır. İngilizlerin, Ortadoğu’nun zenginliklerinden yararlanmak, İslam ülkelerini bölmek ve Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak için dünya Yahudilerini tek bayrak altına toplama fikrini ortaya attığını görürüz. Bu fikir Avrupa, Amerika ve Rusya’da bulunan Yahudilerin bir hayli ilgisini çekmiş ve hızlı bir şekilde yayılmıştır. Yahudiler birçok kitap yazarak ve dernekler kurarak bu akımı hızla genişletmişlerdir. İzleyen yıllarda birçok kitap yazılmış ve Sion davası güden dernekler kurulmuştur. Bir İtalyan Yahudisi olan ve Londra’da hatırı sayılır bir servet elde eden Musos Haim Montefiore, Yahudi devleti fikrine kapılarak 1824 yılında Filistin’e göç etmişti. Kaynakların verdiği bilgilere bakılınca o yıllarda Filistin’de 8000 civarında Yahudi vardı. Bu kadar az kişiyle bir devlet kurulmayacağını anlayamayınca 1837 yılında tekrar Londra’ya döndü. Londra’ya dönüşünde yazdığı bir kitapla, Filistin topraklarının ne kadar bereketli olduğunu anlattı ve Yahudileri, Filistin’e gitmeye teşvik etti. Tam bu sırada İngiliz hükümeti de çıkardığı bir bildiri ile Filistin’deki konsolosluklarına, Yahudileri himaye emri verdi. 1862 yılına gelindiğinde Hess isimli bir Alman Yahudisi “Roma ve Kudüs” isimli kitabında, Yahudi devletinin elbet kurulacağını ve Fransa’nın da bunu destekleyeceğini hatta Fransız İhtilalinin bu sebeple yapıldığını yazıyordu. Ne kadar ilginçtir ki özgürlük namına ve halkların eşitliği için yapılan, imparatorluklara son vererek, “Ulusçuluk” fikrini doğuran, çağların kırılma noktası olan bir ihtilalden, bir Yahudinin kitabında “Yahudi devleti kurmak için yapıldı” diye bahsediliyordu.

 

Yahudiler, genç nesillerine kitaplarıyla Sion davasını aşılarken, genç Yahudi talebeler de boş durmuyor ve dernekler kuruyorlardı. 1878’de Rusya’da birçok muhtelif cemiyetler ortaya çıkmaya başladı. ‘’Bilu’’ ve ‘’Hovevei Ziyon’’ gibi faal cemiyetler, 1881 yılında Rus Çarı II. Alexandr öldükten sonra faaliyetlerini artırdılar. Bu faaliyetlerin yanı sıra koloni göçleriyle bir Yahudi devleti kurulacağına inanan Yahudi gruplar, Filistin’e göçleri teşvik etti. 1884 yılında Rus Yahudisi olan Leon Pinsker başkanlığında “Yahudi Milli Kongresi” toplandı. Takip eden yıllarda Yahudi lisanının kaybolmasını istemeyen El-Lezze Ben Yehuda, İbranice bir lûgat yazdı. Yahudilerin önde gelenlerinden bazıları, Yahudi devletinin Arjantin vb. yerlerde kurulması gerektiğini öne sürerken diğer grup buna şiddetle karşı çıkıyor ve bunun davaya ihanet olduğunu söylüyordu.(3) Bu ayrışmaları davanın önünde engel olarak gören Herzl, her iki taraf için de büyük tavizler vererek bu çatlağı kapatacak ve Yahudi grupları bir arada tutmayı başaracaktı.1897 yılında Dünya Siyonist Teşkilatı kuruldu ve başına Herzl geçti. Hedefi gerçekleştirmek için gereken mali desteği karşılamak amacıyla ticari bir şirket kuruldu ve çok uluslu şirketlerin temelleri atılmış oldu.

Yahudiler, Sion davasını güderken kendi içlerinde üç farklı kanada bölünmüşlerdi. Sorunun asimilasyonla aşılacağını düşünenler, Filistin’e bilinçsiz bir Yahudi göçünün, o toprakları kendiliğinden bir Yahudi yurdu yapacağını öne sürüyordu. Kültür Siyonistleri ise, Yahudi sorununun ancak Kudüs’ten fışkıracak manevi bir güçle aşılabileceğini, çünkü Yahudilerin asırlarca kendi topraklarından uzak kalmasının, onların kültürlerini yozlaştırdığını savunuyorlardı. Üçüncü kısım, sorunun ancak Filistin üzerinde veya Yahudiler açısından jeopolitik bir noktada kurulacak olan bir Yahudi Devletiyle çözüme ulaşacağını söylüyorlardı.

Hayali Hedefe Dönüştüren Lider: Theodor Herzl

Anti-Semit düşüncelerin etkisi altındaki Avrupa’dan bir Mesih gibi çıkagelmiştir Herzl. Macaristan Yahudisi, Neue Freie Press isimli Alman gazetesinin Paris muhabiri olan Herzl’ı Siyonist Teşkilatın başına getiren, ateşleyici nitelikteki Dreyfus Olayı(**) dır. Bu olaya yakından şahit olan Herzl, kaleme aldığı Der Judenstaat (Yahudi Devleti ) adlı kitabında “Eğer inanıyorsan o bir masal değildir” diyerek, tek çözüm yolunun kurulacak bir Yahudi Devleti olduğu kanısına varır. Bu kitap kısa sürede büyük ilgi görmüş ve Yahudilerin temel kitabı halini almıştır. Sadece yazarak bir yere varılamayacağını anlayan Herzl diplomatik ilişkiler kurma yoluna gitmiş ve bunun ilk basamağı olan Siyonist Örgütü kurmuştur. Tam bir teşkilatlanma ile bu örgütün ilk icraatı, Siyonist hareketin dönüm noktası olan I. Dünya Siyonist Kongresi olmuştur. İsviçre’nin Basel şehrinde toplanan kongreye 200 civarında delege katılır. Herzl bu kongreyle Dindar, Reformcu ve Asimilasyon yanlısı üç farklı düşünceyi tek çatı altında toplamayı başarmış ve ayrılıkları ortadan kaldırmıştır. Bu kongre Herzl’e o kadar güven ve umut vermiştir ki, hatıralarına şu notu düşecektir;

“Bugün Basel’de Yahudi Devleti’ni kurdum. Eğer bugün bunu açıklarsam herkes beni alaya alır. Oysaki beş, fakat hiç şüphesiz elli sene içerisinde herkes bu gerçeği görecektir.”

 

Herzl, kongreden diplomasi yetkisi alır ve hiç vakit kaybetmeden devlet başkanlarıyla görüşmelere başlar. Gerek kongrede gerekse diplomatik görüşmelerinde Yahudi Devleti yerine “Yahudi Yurdu” adlı sevimli bir ifade kullanması hayli ilgi çekicidir. İlk olarak II. Abdülhamid ile görüşen Herzl, bu görüşmelerden olumsuz sonuç alınca tekrar Avrupa’ya yönelir ve Avrupa’da bir kamuoyu oluşturmayı başarır. Hatta öyle ki, Yahudi kıyımlarının sık görüldüğü Rusya bile Herzl’e Filistin’deki bir Yahudi yurdu için destek verir. Rusya bu kararıyla hem Yahudileri başından defetmeyi hem de Osmanlı’yı iyice karıştıracak olan Yahudi Devleti kurulmasını amaçlamıştır. İngilizler Herzl’e, Arjantin, Kıbrıs ve Uganda gibi yerlerde bir devlet kurma teklifi sunmuşlardır. Bu fikir Herzl’in hoşuna gitmiş, Yahudilerin zulümden ve baskıdan kurtulabilecekleri bir sığınak niteliğinde gördüğü bu bölgelerdeki bir devlet fikri, dindar Siyonistlerin sert muhalefetleriyle başarıya ulaşamamıştır. Kudüssüz bir Yahudi devletinin hiçbir anlam ifade etmeyeceğini belirten dindar Siyonistlerin bu tutumu karşısında, Herzl geri adım atmak zorunda kalmıştır. Bu durum Siyonistlerin bir devlet kurmaktan öte bir Sion davası peşinde olduklarını kanıtlamıştır. Görüldüğü gibi Herzl bir hayali, hedefe dönüştürmüştür. II. Büyük Kongre’de 2 Milyon Sterlin sermayeli bir banka (1898), bu bankanın arazi alım-satımını kolaylaştırması için kurduğu İngiliz-Filistin Şirketi (1903) ve tarım alanında faydalı olması düşünülen Yahudi Milli Fonu (1901) büyük ölçüde onun eseridir ve İsrail, onun attığı temeller üzerinde yükselir.

Herzl’ın Siyonizm için ifade ettiği anlam kurucu olmaktan çok daha ötedir. Basit bir hayır kurumu statüsündeki Siyonist Teşkilat’ı kısa sürede büyük devletlerin muhatap kabul ettikleri tam teşekküllü bir örgüte dönüştürür. Hayal ettiği İsrail devleti, ölümünden kırk dört yıl sonra kurulur. Ama sonraki yıllarda yaşananlar onun sadece İsrail devletinin değil, aynı zamanda günümüze kadar devam edecek şiddet ortamının da mimarı olduğunu gösterir. Bir halkın geleceği için kurduğu hayaller, başka bir halkın hüsranı olacaktır.(4) Herzl 1904 yılında Avusturya’nın Edlach kentinde hayatını kaybeder. Cenazesi, İsrail kurulduktan sonra Kudüs’te bir tepeye inşa edilen anıt mezara defnedilir.

Sykes-Picot ve Balfour-Sion Devletine Giden Yol

16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşmadır.1915 yılında Arabistan Yarımadası’nı ele geçiren İngiltere, Osmanlı’ya karşı ayaklanan Şerif Hüseyin’i destekleyerek Irak ve Filistin toprakları üzerinde kendisine bağımlı bir Arap devleti kuracaktı. Mekke Şerifi Hüseyin ile Mısır’daki İngiliz Yüksek Komutanı McMahon arasında böyle bir antlaşma gizli olarak imzalanmıştır. Fransa böyle bir plana karşı çıkıp İngiltere’ye baskı yaparak yeni bir antlaşma yapılmasını istemiştir. Rusya’nın onayıyla anlaşma imzalanmıştır. Fakat 1917 devriminden sonra Rusya antlaşmadan vazgeçmiş, Lenin gizli olan bu anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştır.(5) Bu gizli anlaşmanın açığa çıkması ve geçerliliğini yitirmesinin ardından, İsrail’in kurulacağını, (İngilizlerin düşüncesine göre kurulması gerektiğini) açıkça beyan eden bir deklarasyon yayınlanır.

Llyod George’un başbakanlığındaki İngiliz savaş kabinesinde dışişleri bakanı olan Althur Balfour ‘un girişimiyle başlatılan ve sonuçta Filistin’de bir Yahudi devletinin (İsrail) kurulmasıyla sonuçlanan girişimdir. Lord Arthur Balfour, 2 Kasım 1917 tarihinde uluslararası Siyonist hereketin liderlerinden olan Lord Rothschild’e bir mektup göndererek, Filistin topraklarında bir Musevi devleti kurulması konusunda İngiliz hükümetinin destek vereceğini bildirmiştir. Bu mektup ve bunun ardından gelişecek olan olaylar, dünya Siyonist kesimin desteğinin İtilaf devletleri yönüne çekilmesinde önemli rol oynamıştır. Ayrıca ABD tarafından da desteklenmiştir. Amerika, Orta Doğu ‘da bir Musevi devletinin bulunmasının, Orta Doğu politikaları için sağlam bir dayanak oluşturacağını kavramıştır. Söz konusu deklarasyon, Orta Doğu’da bir İsrail Devletinin kurulmasına giden sürecin, önemli bir kilometre taşıdır.(6)

 

Görüldüğü gibi İngilizler, Orta Doğu’ da bir Yahudi Devleti kurulabilmesi açısından tüm hukuki ve bürokratik işlemleri yerine getirmiştir. Sykes-Picot Anlaşmasında tam olarak hayata geçirilmese bile Balfour Deklarasyonu ile amaca bir adım daha yaklaşılmıştır. Arthur Balfour’un yayınladığı deklarasyon özellikle Amerika içindeki Yahudi Lobisi tarafından büyük coşku ile karşılanmış ve deklarasyona en büyük desteği bu lobi vermiştir. Öyle ki Amerika Devletini bu paylaşım planlarına destek vermeye zorlamış, başarılı olmuşlardır. İngilizlerin istediği bu paylaşım planı, sömürgeci İtalya ve Fransa tarafından da kabul görmüştür. Zengin Orta Doğu’nun tek bir elde olmasındansa bir çok dağınık yönetimin elinde olması yeğleniyordu. Deklarasyondan bir ay sonra İngiliz General Allenby Kudüs’ü ele geçirdi. Bu Siyonistler için hayati önem taşıyordu. Ve İsrail’in kurulmasına kadar devam edecek olan İngiliz mandası başlamış oldu. İngilizler bu bölgeye Yahudi asıllı yöneticiler atamış ve bölgeye Yahudi göçünü desteklemiştir. Bu Yahudilerin oluşturduğu Siyonist yönetim, adeta devlet içinde devlet yapılanması oluşturarak, bölgede İbranice ders veren bir üniversite, meslek örgütü ve milli bir tiyatro kurmuşlardı. İdari yapılanmanın yanı sıra askeri yapılanmaya da gidilmişti. Birçok Yahudi askeri örgütü bir araya getirerek oluşturulan “Hagana” 1921 Haziran ayında kurulur. Yahudiler artık amaçlarına “Yahudi Yurdu” değil açıkça “Bağımsız Yahudi Devleti” demeye başlamışlardı. Yahudilerin bu rahat tavırları Arap halkın tepkisini çekmiş ve 1936 yılında büyük Arap ayaklanması patlak vermiştir. İngilizler sömürgelerindeki bu denli büyük bir ayaklanmayı kontrol altında tutamayınca Siyonistlere yönelik uyguladığı siyasette radikal değişikliğe gider ve Arap kamuoyunu yanına çekebilmek amacıyla, Yahudi göçünü sınırlandıran “Beyaz Kitap” yayınlanır. İngiltere ayrıca, bir komisyonun hazırladığı paylaşma planlarından vazgeçerek Filistin’e on yıllık bir süre içinde bağımsızlık öngörür. Siyonistler şok olurlar fakat İngiltere’ye karşı çıkmazlar. Çünkü II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’ye karşı çıkmak en büyük destekçileri olan ABD’ yi karşısına almak demektir. Yahudi lideri David Ben Gourion, Amerika’da toplanan Biltmore Konferansında uygulayacakları siyaseti şöyle özetler;

“Sanki Beyaz Kitap yokmuş gibi İngilizlerin yanında çarpışacağız ve sanki savaş yokmuş gibi Beyaz Kitap’a karşı çıkacağız.”

Savaş bitene kadar bu siyaset başarıyla uygulanmıştır. Savaşın bitiminde tarih 22 Temmuz 1946’yı gösterirken, İngilizlerin karargahı olarak bilinen King David oteli, başında daha sonra İsrail başbakanı olacak Menahem Begin’in bulunduğu Irgun örgütü tarafından havaya uçurulur. Bu saldırıda 88 kişi hayatını kaybeder. Bu eylem bizlere açıkça göstermektedir ki Siyonistler, emellerine ters düşünce hiç çekinmeden kendilerine yıllarca destek vermiş ve İsrail’in kurulmasında büyük rol oynamış İngiltere’ye karşı bir eylem içerisinde bile olabilirler. Ve King David eylemi medya da, Avrupa’daki Nazi faktörüne tepki olarak lanse edilir. Hatta Siyonistlerin devlet kurmak amacıyla nasıl kendi insanlarının hayatlarını hiç’e saydıklarını Ben Gourion’un şu sözleriyle anlayabiliriz; “Bilsem ki, Almanya’daki Yahudi çocuklarını kurtarmak için, ya hepsi İngiltere’ye nakledilecek, ya da yarısı İsrail’e götürülecek; Ben ikinci şıkkı seçerim.”(7)

Siyonistler hedefleri doğrultusunda kendi ırklarına kıyımlar gerçekleştirenler ile kol kola olmaktan çekinmemişler ve bu kıyımları, İsrail’e yapılacak göç için desteklemişlerdir. En nihayetinde gerekli nedenler bir araya gelmiş ve zemin hazırlanmıştır. Medyaya ve kamuoyuna iyi çocuk, karşısında duracak olanlara kötü çocuk olan Siyonistler, BM genel kurulunda, İngilizlerin ortaya attığı paylaşma planının kabul edilmesi üzerine zafer kutlamalarına başlamışlardır. Ben Gourion her ne kadar erken sevinmemeyi öngörse de, “Artık özgür bir ulusuz!” demekten kendini alamaz. Endişeler yerindedir çünkü paylaşma planını duyan Arap ülkeleri bir araya gelirler ve petrolü bir baskı aracı olarak kullanma kararı alırlar. Ayrıca bu birleşmeden Filistin’deki gerilla savaşına mali ve lojistik destek verme konusunda hemfikir olurlar. Artık savaş kaçınılmazdır. 30 yıllık İngiliz sömürüsüne son verilen 14 Mayıs 1948’ e gelindiğinde, Yahudiler bağımsızlıklarını açıklama metinlerini hazırlamaktadır. Ve Ben Gourion, Tel Aviv’deki konferansta bağımsız devletin kurulduğunu ve adının İsrail olacağını açıklar. Tabi bu bildiri açıklanırken Yahudilerin aklında soru işaretleri, Araplarla yapılması kaçınılmaz savaşın nasıl sonuçlanacağını düşündürmektedir.

Osmanlı sınırları içerisinde bulunan Filistin’de kurulması planlanan bir devlet ile Osmanlı Devletinin elbette derin bir ilişkisi olacaktır. Özellikle diplomatik ilişkilerin ön plana çıktığı Herzl döneminde Osmanlı, Yahudi sorununun tam ortasında bir hal almıştır. Gerek göçlerin gerekse diplomatik ilişkilerin kilit noktası, Osmanlı yönetimini bu konuya razı etmektir. XVII. Yy. da, Sevi başlayan bu ikna çabaları, XVIII. y.y.’a kadar devam etmiş, olumlu sonuçlar alınamayınca yönetimi ikna etmek yerine yönetimi değiştirme planları devreye sokulmuştur. Herzl ile parlayan diplomatik başarı silsilesi, Yıldız Sarayı’nda tıkanınca, Herzl şu cümleleri sarf etmiştir;

“Siyonizmin amaçlarına ulaşabilmesi için Osmanlı’nın dağılmasını beklemeliyiz.”

Herzl’e Devlet-i Âli’den Ret

Herzl Anadolu’da sahne almak için kendini hazırlamış ve Osmanlı ile diplomasi adımını atmıştır. Tarih 1896’yı gösterdiğinde Herzl gayri resmi bir şekilde II. Abdülhamid’e, “Filistin karşılığında, 20 milyon sterlin ve dış borçların tamamen kapatılması” teklifini sunar. 19 Haziran 1896’da Newlinsk Yıldız Sarayı’ndan döner ve Herzl’a, Abdülhamid’in şu sözlerini aktarır;

“Newlinsky efendi! Eğer Mr. Herzl, senin benim arkadaşım olduğun gibi arkadaşın ise, ona söyle, bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış toprak dahi satamam. Zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim bu devleti kanlarını dökerek kazanmış ve yine kanlarıyla sulayıp yeşertmişlerdir. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanımızla örteriz. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehit düşmüşler; bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. Türk devleti bana ait değildir. Ben onun hiçbir parçasını dahi veremem. Bırakalım Yahudiler milyarlarını saklasınlar. Benim devletimin parçalandığı zaman taksim edebilirler. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yaptırmam.” (8)

Bu sözler Herzl’ı yıpratır ve sarsar. Fakat içindeki Filistin aşkı daha da alevlenir. Birkaç girişim daha yapıldıysa da neticesiz kalınmıştır. Üstelik bu teklifler, her seferinde daha cazip kılınmaya çalışılmış ve yapılacak para yardımının yanı sıra, Avrupa medyasında süregelen ‘Ermeni sorunu’ baskısının, Osmanlı lehine çevrilmesi vaat edilmiştir.

Herzl ümitsizliğe kapılınca imdadına, Mabeynden İzzet Bey yetişecektir. Herzl’a belki başka bir yerdeki toprak isterlerse, Sultan’ın anlaşmaya yanaşabileceğini söyler. Herzl’ın aklına ilk Kıbrıs gelir. Çünkü Kıbrıs İngiliz işgali altındadır ve Herzl, İngilizlerle pekala anlaşabilir. Hemen İzzet Bey’e mektubunda Kıbrıs konusunda uzlaşabileceklerini anlattı. İngiliz sömürge bakanı ile de anlaşmayı sağlayan Herzl, Yahudi zengin Lord Rotschid’e de bu düşüncesini iletti. Lord bu teklifi memnuniyetle karşılasa da, Sultan’ın Kıbrıs’ın, Filistin için bir atlama tahtası niteliğinde olduğunu anlayacağını ve buna da katiyen izin vermeyeceğini, “bu numarayı yutmayacağını”(9) söyledi. Bunun üzerine Herzl, hiç olmazsa Kıbrıs demekten ve projesini İngilizlere anlatmaktan vazgeçti.

Herzl, bu girişimlerin ardından hatıra defterine şöyle not düşmüştür;

“Sultanın bu sert ve doğru sözleri beni hayli sarstı. Bir dönem bütün ümitlerimi kırdı. Mamafih bu parçalanmaya giden karşı koymada, trajik bir güzellik var. Pasif mukavemet şeklinde de olsa mücadele edeceğiz.”

18 Mart 1900’de yapılan girişimler de etkisiz kaldı. Halen tek bir plan aklıma geliyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar gün geçtikçe kötüye gidiyor. Sultan’a karşı bir kampanya açmalı. Bu iş için de Jön Türkler ve sürgün edilmiş prensler kullanılmalı. Aynı zamanda Yahudi sosyalistler faaliyete geçmeli. Avrupa Devletlerinin, Filistin’de Yahudilere toprak vermesi hususunda Osmanlı’ya baskı uygulamaları sağlanmalı.

Sultan Abdülhamid’in, Siyonistlerin girişimi sırasında yaptığı en stratejik hamle, Filistin topraklarını sarayın dolayısı ile hanedanın malı yapması ve Filistin’e giden Yahudilere, hangi milletten olursa olsun kırmızı pasaport zorunluluğunu getirmesidir. Böylelikle Devletin dağılması söz konusu olsa bile, bu toprakların Yahudilerin eline geçmesi güçleşecektir.

Sonuç

Siyonist akımı hızlandıran sebepler başlıca, 1881 yılından sonra Rusya’daki ve II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya’sında yapılan Yahudi kıyımlardır. XIX. yüzyılda ulusçuluğun uyanması ve yayılması, Siyonizmin siyasi bir ideolojiye dönüşmesinde ve kendisine bir yol bulmasında etkili olmuştur. Siyonist hareketlerin artması ve Yahudilerin ârz-ı mev’ud’a kavuşma hırslarının alevlenmesi sırasında, Milliyetçilik akımının Fransız İhtilali ile ortaya çıkarak, Siyonist emellerin ekmeğine yağ sürmesi elbette tesadüf değildir. Bu olaylar silsilesini mantıklı ve kronolojik bir şekilde önümüze koyduğumuz ve üzerinde aklettiğimiz zaman, aslında Siyonist hareketin amacına ulaştırılması için ne denli büyük bir oyunun oynandığını görmek zor olmasa gerek. Siyonistler gerek diplomatik olarak gerekse kanlı eylemlerle amaçlarına giden yolda her türlü engeli kaldırmak için uğraşmışlardır. Elbette ki uykuda ama hazır kıta bekleyen Yahudilerin en büyük ateşleyicisi ve umudu Theodor Herzl olmuştur. Herzl’ın diplomatik başarıları ve Siyonist Teşkilatın, Orta Doğu ve Avrupa’da oynadığı siyasi oyunlar İsrail’in kurulmasına olanak sağlamıştır. Öyle bir oyun ki bir çınar gibi ayakta duran Osmanlı’yı içeriden kemirecek bir kurt ortaya çıkarılmış ve büyük çınarın beli bükülmüştür. Yazımızın giriş bölümünde Sultan Abdülhamid Han’a dua ile başlamamızın en büyük sebebi, Orta Doğu’yu karıştıracak olan bu planı sezip onu engellemeye çalışmasındandır. Ve Ulu Hakan’ın, Herzl tarafından da övülen zekâsını siyasetini insanlığın onurunun yere düşmemesi için kullandığındandır. Siyonistler, dünyanın her neresinde olurlarsa olsunlar, Sion davası uğruna ellerinden geleni artlarına koymamışlardır. Nihayetinde İsrail devleti kurulmuş fakat o günden bu yana Orta Doğu’ya kan ve gözyaşı hâkim olmuştur. Tıpkı yazımızda belirttiğimiz gibi Bir halkın geleceği için kurulan hayaller, başka bir halkın hüsranı oluyordu.

Dipnotlar:

(*)  –  Süleyman mabedi, Roma İmparatoru Titus’ tan önce, Asur kralı Buhtunnasar’ın Kudüs’ü işgali sırasında yıkılmış fakat Keyhüsrev tarafından tekrar yaptırılmıştır.

(**) –  Dreyfus Olayı: 1894 yılında, Yahudi bir Yüzbaşı olan Alfred Dreyfus’un casuslukla itham edilerek Fransa’da yargılanıp ordudan atılması ve ardından gelişen olaylardır.

Kaynakça:

(1) – Büyük Larousse Ansiklopedisi – Syf. 10610 – Cilt 20 – Milliyet Yayınları

(2) – Yeni Rehber Ansiklopedisi – Syf. 75 – Cilt 18 – Türkiye Gazetesi Yayınları

(3) – Yeni Rehber Ansiklopedisi – Syf. 204 – Cilt 7 – Türkiye Gazetesi Yayınları

(4)  – Turan Ö. –  Medeniyetlerin Çatıştığı Nokta : Ortadoğu – Yeni Şafak Yayınları

(5)  –  Wikipedia –  http://tr.wikipedia.org/wiki/Sykes-Picot_Anla%C5%9Fmas%C4%B1

(6)  –  Wikipedia – http://tr.wikipedia.org/wiki/Balfour_Deklerasyonu,_1917

(7)   Yahya H. – Yeni Masonik Düzen – Vural Yayınları – 1996

(8) – Yeni Rehber Ansiklopedisi – Syf. 75  – Cilt 18 – Türkiye Gazetesi Yayınları

(9) – Uçar A. – Tarih ve Medeniyet Dergisi –  Siyonizmin Kıbrıs Projesi – Syf. 14 – Sayı 41 – 1998

 

ISLAMGREEN34 NEW WORLD Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol